16 Kasım 2014 Pazar

FİL’le ya da BIM’le Savaşı Kazanmak…

Filin savaş kazandıran özelliklerinden, ilk kez antik çağ doğu medeniyetlerinden Hindistan’da yararlanılmış. Daha sonra, Mısırlılar ve Kartacalılar kullanmış. Komutan Hannibal yıllar süren Roma-Kartaca savaşlarını filleriyle kazanmış. Filler savaş anında ordunun hücum ve manevra hızını azaltsa da, bu fillerle denizleri ve dağları aşmış. Ancak, ilk görüldüğü anda psikolojik etki yaratarak karşı tarafın atları ve askerlerini korkutan, oklardan etkilenmeyen, cüsse ve ağırlıkları ile ezip geçen bu yaratıkların savaşlarda kullanımı ciddi bir eğitim ve strateji gerektiriyormuş. Çünkü aksi halde, dönüp kendi askerlerini ezdiği de oluyormuş.


Osmanlı Ordusu fillerle ilk kez Timur’un ordusunda 1402 yılında Ankara savaşında karşılaşmış. İstanbul’un fethini ve imparatorluğun gelişmesini 50 yıl geciktiren bu yenilgiyi takiben filler padişahların ilgi alanına girmiş. Önceleri bazı doğu hükümdarlarından hediye olarak gelmiş filler. Çeşitli savaşlarda kullanılmış. Günümüzde İstanbul’un bazı semtlerinde bu fillerin barınakları, fil damları adıyla biliniyor. İlerleyen yıllarda Osmanlıların, savaşlarda fillerden etkin yararlandığına ilişkin fazla bilgi yok. Fillere ilginin daha çok gösteri ve eğlence amaçlı kaldığı anlaşılıyor. Sultan Süleyman’a hediye gelen fil Çota’nın eğitimcisi Hintli Cihan’ın Mimar Sinan’ın 4 kalfasından biri olduğunu Elif Şafak’ın “Ustam ve Ben” adlı kitabında okuduğumu hatırlıyorum.

Artık çağdışı bir savaş unsuru olarak tarihin tozlu sayfalarına gömülmüş olsa da, FIL’in kendi dönemindeki savaş kazandıran özelliklerinin, bugün adına BIM (Bina Bilgi Modellemesi) denen bir olguyla mukayese edilebileceğini düşünüyorum.

Evet, bu kez Antik Çağın Doğu Medeniyetlerinden değil, Bilgi Çağının Batı Medeniyetlerinden kopup gelen ve aniden karşımıza “FIL” gibi çıkan, hepimizi korkutan, sektörü ezip geçeceği aşikar, yepyeni bir teknolojik gelişmeyle, modern çağın diğer endüstrileri karşısında bir tür yaşam savaşı veren inşaat sektörünün bu savaşı kazanmak için bel bağladığı, çok önem verdiği bir güç ile karşı karşıyayız.

Geçtiğimiz günlerde “III. İnşaat ve Mimarlıkta İleri Teknolojiler Semineri”nde yaptığım bir konuşmada “BIM” denen olguya sektörümüzdeki yaklaşımı, yukarıdaki “FIL” karikatürü ile anlatmaya ve “BIM”in de, ayni “FIL” gibi genelde herkesin bir ucundan tutup anlamaya çalıştığı devasa bir yaratık olduğunu ifade etmeye çalıştım. Sektörün hızla gündemine giren bu “FIL”i gören paydaşların, salt kendi bakış açıları ve anlayışları ile yaptıkları “BIM” tanımlarına atıfta bulunmaktı amacım. Ve, Mimarlar tarafından salt 3 boyutlu tasarım ve görselleştirme aracı, Yatırımcılar tarafından algılama ve pazarlama aracı, İnşaatçılar tarafından planlama ve kontrol aracı, Mülk Sahipleri tarafından işletme ve bakım aracı..vb. gibi farklı amaç ve özellikleriyle ele alınan BIM’in çok daha derin, bütünsel yapısına dikkat çekmekti. Daha çok da, bazı İşverenlerin bir tasarım ya da inşaat sözleşmesinde, moda olan deyimle sadece “Projede BIM kullanılacaktır” ya da “Proje BIM’e uygun olacaktır” ifadeleriyle ne elde etmek ya da hangi sonuca ulaşmak istediklerinin bilincinde olmadıklarını eleştirmekti amacım.

Bu eleştiriyi yaptıktan sonra “Peki ne öneriyorsun?” derseniz..  Onu da başka bir “FIL” metaforuyla anlatacağım:

“FİL” metaforu genelde ölçeğimizin ve kısa vadeli kapasitemizin üzerinde, uzun süreli efor gerektiren, her aşamada küçük ilerlemeler gösteren, devam etmediğinizde temel amaca ulaşamadığınız işler için kullanılır, ve oldukça anlamlıdır. Yeni bir ürün geliştirme, lisan öğrenme, zayıflama, kitap yazma gibi görevler bu tür Fil Görevler için iyi birer örnektir.


Yine bir başka “FIL” metaforu, fili bizden uzaktayken, oldukça sevimli minik bir yaratık olarak ifade eder. O mesafede bize bir zararı yoktur. “Bir lokmada yutarız biz bunu..” diye hayal ederiz. Ancak üzerimize doğru geldiğinde fark ederiz o iri cüssesini. Korkarız, uzaklaşır ya da uzaklaştırırız onu gözümüzden. Ağzımızın yeterince büyük olmadığını ve onu bir lokmada yutamayacağımızı bilir, bu işi başka bir döneme erteler ve hayalimizde yine o minik görüntüsüyle baş başa kalmayı tercih ederiz.

Sektörde son yıllarda hızlı bir çıkış yapan “BIM” de, “FIL” metaforlarına en uygun konulardan biri olarak karşımızda duruyor. Çalıştığımız kurumun ağzı bir gün onu bir çırpıda yutabilecek kadar büyümeyeceğine ve hep minik haliyle gördüğümüz o uzak mesafede onu yeme olanağımız olmadığına göre ne yapacağız?

Çözüm: Fil Görevleri “yutabileceğimiz parçalara” ayırmak. Her parçayı, diğer rutin işlerimiz arasında, birer birer yutacağımız bir program yapmak. Her parçayı tek tek yuttuğumuzdan ve sonunda “FİL”in tamamını yediğimizden emin olmak. Bir Fil Görev olan BIM için önerim de bu. 

Hiç yorum yok:

Yorum Gönder