Filin savaş kazandıran özelliklerinden, ilk kez antik çağ doğu
medeniyetlerinden Hindistan’da yararlanılmış. Daha sonra, Mısırlılar ve Kartacalılar
kullanmış. Komutan Hannibal yıllar süren Roma-Kartaca savaşlarını filleriyle
kazanmış. Filler savaş anında ordunun hücum ve manevra hızını azaltsa da, bu
fillerle denizleri ve dağları aşmış. Ancak, ilk görüldüğü anda psikolojik etki
yaratarak karşı tarafın atları ve askerlerini korkutan, oklardan etkilenmeyen, cüsse
ve ağırlıkları ile ezip geçen bu yaratıkların savaşlarda kullanımı ciddi bir
eğitim ve strateji gerektiriyormuş. Çünkü aksi halde, dönüp kendi askerlerini
ezdiği de oluyormuş.
Osmanlı Ordusu fillerle ilk kez Timur’un ordusunda 1402 yılında
Ankara savaşında karşılaşmış. İstanbul’un fethini ve imparatorluğun gelişmesini
50 yıl geciktiren bu yenilgiyi takiben filler padişahların ilgi alanına girmiş.
Önceleri bazı doğu hükümdarlarından hediye olarak gelmiş filler. Çeşitli savaşlarda
kullanılmış. Günümüzde İstanbul’un bazı semtlerinde bu fillerin barınakları, fil
damları adıyla biliniyor. İlerleyen yıllarda Osmanlıların, savaşlarda fillerden
etkin yararlandığına ilişkin fazla bilgi yok. Fillere ilginin daha çok gösteri
ve eğlence amaçlı kaldığı anlaşılıyor. Sultan Süleyman’a hediye gelen fil Çota’nın
eğitimcisi Hintli Cihan’ın Mimar Sinan’ın 4 kalfasından biri olduğunu Elif
Şafak’ın “Ustam ve Ben” adlı kitabında okuduğumu hatırlıyorum.
Artık çağdışı bir savaş unsuru olarak tarihin tozlu sayfalarına
gömülmüş olsa da, FIL’in kendi dönemindeki savaş kazandıran özelliklerinin,
bugün adına BIM (Bina Bilgi Modellemesi) denen bir olguyla mukayese edilebileceğini
düşünüyorum.
Evet, bu kez Antik Çağın Doğu Medeniyetlerinden değil, Bilgi
Çağının Batı Medeniyetlerinden kopup gelen ve aniden karşımıza “FIL” gibi çıkan,
hepimizi korkutan, sektörü ezip geçeceği aşikar, yepyeni bir teknolojik gelişmeyle,
modern çağın diğer endüstrileri
karşısında bir tür yaşam savaşı veren inşaat sektörünün bu savaşı kazanmak için
bel bağladığı, çok önem verdiği bir güç ile karşı karşıyayız.
Geçtiğimiz günlerde “III. İnşaat ve Mimarlıkta İleri Teknolojiler
Semineri”nde yaptığım bir konuşmada “BIM” denen olguya sektörümüzdeki yaklaşımı,
yukarıdaki “FIL” karikatürü ile anlatmaya ve “BIM”in de, ayni “FIL” gibi genelde
herkesin bir ucundan tutup anlamaya çalıştığı devasa bir yaratık olduğunu ifade
etmeye çalıştım. Sektörün hızla gündemine giren bu “FIL”i gören paydaşların,
salt kendi bakış açıları ve anlayışları ile yaptıkları “BIM” tanımlarına atıfta
bulunmaktı amacım. Ve, Mimarlar tarafından salt 3 boyutlu tasarım ve
görselleştirme aracı, Yatırımcılar tarafından algılama ve pazarlama aracı,
İnşaatçılar tarafından planlama ve kontrol aracı, Mülk Sahipleri tarafından
işletme ve bakım aracı..vb. gibi farklı amaç ve özellikleriyle ele alınan BIM’in
çok daha derin, bütünsel yapısına dikkat çekmekti. Daha çok da, bazı İşverenlerin
bir tasarım ya da inşaat sözleşmesinde, moda olan deyimle sadece “Projede BIM
kullanılacaktır” ya da “Proje BIM’e uygun olacaktır” ifadeleriyle ne elde etmek
ya da hangi sonuca ulaşmak istediklerinin bilincinde olmadıklarını eleştirmekti
amacım.
Bu eleştiriyi
yaptıktan sonra “Peki ne öneriyorsun?” derseniz.. Onu da başka bir “FIL” metaforuyla anlatacağım:
“FİL” metaforu genelde ölçeğimizin ve kısa vadeli kapasitemizin üzerinde, uzun
süreli efor gerektiren, her aşamada küçük ilerlemeler gösteren, devam etmediğinizde
temel amaca ulaşamadığınız işler için kullanılır, ve oldukça anlamlıdır. Yeni
bir ürün geliştirme, lisan öğrenme, zayıflama, kitap yazma gibi görevler bu tür
Fil Görevler için iyi birer örnektir.
Yine bir başka “FIL” metaforu, fili bizden uzaktayken, oldukça sevimli minik
bir yaratık olarak ifade eder. O mesafede bize bir zararı yoktur. “Bir lokmada
yutarız biz bunu..” diye hayal ederiz. Ancak üzerimize doğru geldiğinde fark ederiz
o iri cüssesini. Korkarız, uzaklaşır ya da uzaklaştırırız onu gözümüzden. Ağzımızın
yeterince büyük olmadığını ve onu bir lokmada yutamayacağımızı bilir, bu işi
başka bir döneme erteler ve hayalimizde yine o minik görüntüsüyle baş başa kalmayı
tercih ederiz.
Sektörde son yıllarda hızlı bir çıkış yapan “BIM” de, “FIL” metaforlarına en
uygun konulardan biri olarak karşımızda duruyor. Çalıştığımız kurumun ağzı bir
gün onu bir çırpıda yutabilecek kadar büyümeyeceğine ve hep minik haliyle gördüğümüz
o uzak mesafede onu yeme olanağımız olmadığına göre ne yapacağız?
Çözüm: Fil Görevleri “yutabileceğimiz
parçalara” ayırmak. Her parçayı, diğer rutin işlerimiz arasında, birer birer yutacağımız
bir program yapmak. Her parçayı tek tek yuttuğumuzdan ve sonunda “FİL”in
tamamını yediğimizden emin olmak. Bir Fil Görev olan BIM için önerim de bu.
Hiç yorum yok:
Yorum Gönder